Güncel Haberler

ABD’nin eski Avrupa Kuvvetleri Komutanı Hodges Euronews’e konuştu: ‘Washington Avrupa’ya bağımlı’

Rusya ve ABD’nin geçen hafta hazırladığı, Rusya’nın Ukrayna’daki geniş çaplı işgaline son verilmesi yönünde bir öneri ortaya atılmıştı. 28 maddelik barış planı Bu durum, özellikle bu sürece dahil olmayan Avrupalı ​​liderler arasında endişe yaratsa da şu soruyu bir kez daha gündeme getirdi: Avrupa, onlarca yıldır güvenliğini şekillendiren ve koruyucusu ABD olan, kurallara dayalı uluslararası sisteme hâlâ güvenebilir mi? Yoksa bu, Rusya’nın yakın çevresini ve kıtanın geri kalanını daha da istikrarsızlaştırmasının kapısını mı açıyor?

Bu yıl Berlin’de düzenlenen Özgürlük Konferansı’nda Euronews, eski Amerikalı Avrupalı ​​komutan Ben Hodges ile röportaj yaptı.

Hodges, Washington’un neden Avrupa’ya ihtiyaç duyduğunu ve Ukrayna’yı yenmenin ABD açısından olumsuz sonuçlar doğuracağını açıkladı.

euronews: Ukrayna’da kazanılacak bir zafer ABD için nasıl iyi olur?

General Ben Hodges: Avrupa, Amerika’nın en büyük ticaret ortağıdır. Amerika’nın refahı Avrupa’nın refahına bağlıdır. Avrupa’nın refahı aynı zamanda Rusya’nın başlattığı bu savaşın baltaladığı istikrar ve güvenliğe de bağlı. Bu nedenle Rus saldırganına karşı bu savaşı kazanmak çok önemli.

Üstelik Rusya Ukrayna’da durdurulmazsa ve savaş NATO topraklarına yayılırsa Rusya ile gerçek bir kinetik çatışmanın içinde bulabiliriz.

Bizim bu tepkimiz aynı zamanda egemenliğimizi, uluslararası hukuku ve güvenilirliğimizi ciddiye alıp almadığımızı yakından takip eden Çinliler için de caydırıcı oluyor.

Aynı zamanda Rusya’yı, İran’ı ve Kuzey Kore’yi ayakta tutuyor. Rusya’yı yenmek bu iki ülke için daha fazla izolasyon anlamına geliyor, bu da İsrail’e veya Güney Kore’ye daha az zarar verebilecekleri anlamına geliyor.

euronews: ABD hâlâ NATO’nun güvenilir bir ortağı mı?

Bence de. Ama insanların bu soruyu sormak zorunda kalması utanç verici. Trump yönetimi ABD’nin nasıl tepki vereceği konusunda şüpheler yarattı.

Dolayısıyla Ruslar, ABD’nin yalnızca beyanlarla yetineceğine inanırlarsa tehlikeli bir yanlış hesaplama yapıyor olabilirler. Bu algı Rusya’nın müdahalesi riskini artırıyor.

Yönetimin son 10 aydaki eylem ve açıklamalarına baktığımda ilk önceliğin Batı Yarımküre yani Kuzey ve Güney Amerika olduğunu görüyorum.

İkinci öncelik ise özellikle ekonomik açıdan Hint-Pasifik bölgesidir.

Üçüncü öncelik ise Avrupa değil, muhtemelen Orta Doğu’dur. Hükümet, geleneksel veya değerlere dayalı bir stratejik çizgi değil, ağırlıklı olarak işlemsel bir politika izliyor. Çoğu ticaret anlaşmaları etrafında dönüyor.

Bu, Avrupa’nın öncelik listesinde muhtemelen dördüncü sırada olduğu anlamına geliyor. Avrupa’daki Amerikan askeri varlığının azaldığını göreceğiz. Nitekim yakın zamanda Romanya’daki Amerikan kara kuvvetlerinin varlığının azaltılacağı açıklandı.

euronews: Almanya’daki Amerikan askeri varlığının azalmasını mı bekliyorsunuz?

Neredeyse kaçınılmazdı diyebilirim çünkü Trump’ın ilk döneminde bu konu çok konuşuldu ama garip bir şekilde Almanya’da kalıcı olarak görev yapan ABD askerlerinin sayısı o dönemde arttı.

Yönetim artık asker sayısını azaltma konusunda daha kararlı görünüyor. Amerika Birleşik Devletleri’nin Avrupa’da pek bir şeyi yok, özellikle ABD’nin kara kuvvetleri çok sınırlı.

Ordunun Avrupa’da sahip olduğu şey Pasifik için gerekli değildir ancak para ve kaynak sağlamak için azaltılabilir. ABD ordusunun genel olarak küçüleceğini ve bu daralmanın bir kısmının Avrupa’dan geleceğini düşünüyorum.

euronews: Ramstein gibi hava üsleri küçültülecek mi?

Ramstein, yalnızca Avrupa’da değil, Afrika ve Orta Doğu’da da yaptığımız her şeyin merkezinde yer alıyor.

Avrupalı ​​deniz ve hava müttefiklerimizin bize sağladığı üsler bizim için önemlidir. Muhtemelen bazı yerlerde aksaklıklar yaşanacaktır. Ancak bir şeyi azalttığınızda, otomatik olarak becerileri ortadan kaldırırsınız.

euronews: Almanya, ABD’den 35 adet F-35 savaş uçağı satın aldı. Trump daha önce bu jetlerin bir “sonlandırma anahtarı”na sahip olduğundan bahsetmişti. Bu hiçbir zaman doğrulanmadı ama böyle bir şey Bundeswehr için bir risk teşkil eder mi?

Böyle bir şey yok; “Öldürme anahtarı” işlevi yoktur.

Ancak güncellemeler bir güvenlik açığı olabilir. F-35 temelde uçan bir bilgisayardır ve onu özel kılan da budur.

Diyelim ki ABD, F-35’lere sahip bir ülkeden memnun değil ve Trump “yeter” diyor. Almanya, İngiltere, Hollanda, Finlandiya, İsveç – bu uçakları satın alan veya işleten tüm ülkeler – kendilerini bu tür müdahalelerden korumak için önlemler aldı. Bu senaryonun gerçekleşme ihtimali çok düşük.

Bunun imkansız olduğunu söylemiyorum ama ABD için hem siyasi hem de ticari açıdan kötü olur. Bize güvenilmezse bu durum iş ilişkilerini de etkileyecektir. Dolayısıyla böyle bir adımın atılması pek olası görünmüyor.

euronews: Almanya silahlarının yaklaşık yüzde 80’ini Avrupa’dan, çok küçük bir kısmını da ABD’den alıyor. Bu transatlantik ilişkiler açısından bir risk midir?

Almanya’nın veya herhangi bir başka ülkenin silahlarını nereden alacağı öncelikle Bundeswehr’e en iyi yetenekleri neyin sağladığına bağlı olmalıdır.

Bundeswehr’in sahip olacağı üretimin yaklaşık %80’i Almanya’da üretilecek.

Ama Almanya’nın hâlâ üretmediği ya da üretmek istemediği şeyler var. Örneğin Patriot sistemi. Almanya mükemmel hava ve füze savunma yeteneklerine sahip ancak Patriot sınıfının en iyisi.

Aynı zamanda ABD dahil herkes kırılganlıklarını azaltmak istiyor. Örneğin Çin’in nadir metaller üzerindeki kontrolü nedeniyle çok savunmasız durumdayız.

Dolayısıyla Almanya da bu bağımlılıkları azaltmaya çalışacak.

euronews: Emekli bir asker olarak Savunma Bakanı Pete Hegseth gibi birinin orduyu yönetmesi hakkında ne düşünüyorsunuz? Özellikle de “uyandırma” politikaları, çeşitlilik ve askerlerin fiziksel yeteneklerine yönelik eleştirilerinden sonra?

Bu konuşmadan öğrendiğim en önemli şey, orada oturan yüzlerce erkek ve kadının, yani üst düzey görevlilerin, profesyonelce, saygılı ve sessizce dinlemesiydi.

Hegseth ve Başkan Trump’ın istediği gibi konuşmanın mitinge dönüşmesine izin vermediler. Oturup dinlediler çünkü biz Anayasaya verdiğimiz sözü çok ciddiye alıyoruz.

Her ne kadar Anayasa’nın 2. maddesi cumhurbaşkanına başkomutan unvanı veriyorsa da yemin cumhurbaşkanına değil Anayasa’ya yöneliktir.

Hegseth’in bir düzineden fazla generali ve amirali sebepsiz yere kovduğunu elbette biliyorlar. Bu durum üst düzey subaylar üzerinde büyük bir baskı oluşturuyor. Ancak onların görevi Pentagon’un meşru emirlerini yerine getirmektir.

euronews: Sizce çoğunluk bunu yapacak mı?

Şöyle ifade edelim: Normalde olan ve büyük çoğunluğun yaptığına inandığım şey, ilk etapta kötü veya yasa dışı emirlerin verilmesini önlemektir.

Bakan ‘Şunu yapacağız’ dediğinde Genelkurmay Başkanı’nın görevi ‘Sayın Bakanım, bunu yapamayız’ demek. Yani kapalı kapılar ardında sorunları önlemeye çalışıyoruz.

“Neyi başarmak istediğini biliyorum, bunu hukuka ya da uluslararası hukuka aykırı olmayan başka bir şekilde de yapabiliriz” diyorsunuz.

Bu çok zor. Yönetim bazen öncelikli olmadığını düşünerek istediğini yapma eğiliminde olur.

Akla gelen en bariz örnek Venezuela’da uyuşturucu taşıdığı iddia edilen teknelerdir.

Sonra başkan Amerikan şehirlerinin eğitim alanı olarak kullanılmasından bahsediyor. Bu büyük bir sorun.

Hegseth ayrıca kadınları arka plana itme eğilimindedir. Açıkça “Bütün kadınları göndereceğiz” demese de sürekli erkek standartlarını vurguluyor.

ABD ordusunun yüzde 20’si kadınlardan oluşuyor. Bunun bir nedeni zeka ve yetenek, bir diğer nedeni ise askerlik yapmak isteyen yeterli sayıda erkeğin bulunmamasıdır.

Bu “uyandırılmakla” ilgili değil, pratik gerçeklerle ilgili. Ancak Hegseth’in yaklaşımı yetenekli genç kadınları önümüzdeki dört veya beş yıl boyunca orduya katılmaktan vazgeçirebilir. Bu çok ciddi bir risktir.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu